Friday, April 30, 2021

Devrimci Sorgulama Nedir?

 Daha onceki mesaj ve basliklarda, sorgulama olabilmesi icin; bir rahatsizligin, bir zararin ve bir sorunun algilanmasi gerektigini daha once belirtmistim.


Simdi de, bu mesajda; sorgulamanin evrimci(bilinc altinin, bilinci zorlamasi) ve devrimci (bilincin, bilinc altini zorlamasi) iliski, bag ve farklarini ortaya koyacagim.

Herseyden once bir dogumun, dunyanin hangi cografya ve toplumunda olursa olsun, o toplumun verdigi tabu ve degerler ile kisinin yetistigini ve buyudugunu hatirlamak gerekir.

Bir kisi, eger kendisine verilen bu deger ve tabularla buyurken, sadece verilenleri uyguluyorsa; mutlu, huzurlu ve rahattir.

Eger bir huzursuzluk, rahatsizlik duymaya baslamissa, bu once bilincalti olarak meydana gelir ve kisiyi huzursuz, mutsuz etmeye baslar. Cun ku kisi bilincalti olarak denilenleri uygulamaktan bir rahatsizlik duymakta, bir terde aklinin be verilenlerin dogruluguna inandirmakta sorun yasamaktadir.

Iste bu yasanan sorun, kisiyi direk olarak uygulamakta olduklarinin tam tersine, karsitinayoneltir ve kisi, inandiklarinin dogrulugunu teyit etmeye, kendini bu dogrulara inandirmaya yonelir. Ya kendi kendini tatmin eder ve tekrar, verilenlerin dogruluguna inanarak huzur bulur, ya da aklini verilen dogrularin tam tersini yapmaya yonelterek, dogruyu yapilanda degil; ona karsi cikmakta, onu red etmekte bulur.

Toplumda bu sekilde bir dusunceye ve davranisa yonelmis kisiler, toplumun gozunde ve algisinda "aksi, isyankar, itirazci, soz dinlemez, yaramaz v.s." temelli toplumun "uygun gidisatina" uymayan kisiler olarak algilanirlar ve toplum genelde bu tip kisilere "suphe, endise v.s." ile bakar. Hatta bu kisiler, ya toplumsal bir sorun olurlar, ya ailelerinden ayrilmak zorunda kalirlar ve de genelde toplum tarafindan distalanirlar.

Burada kisinin, boyle bir yasam ve iliskide nasil bir yol alacagi, tamamen kisinin, bu isi ne yone yonlendirecegi, ya da topluma uyarlayacagi temelinde degisiklik gosterir.

Iste buraya kadar anlatilan kisim, sorgulamanin evrimci kismi ve bilincaltinin bilinci zorlama kismidir.

Devrimci sorgulama ise, basta birey bilinci gerektirir. Yani kisinin, kendi varliginin bilincinde ve farkinda olmasi, kendi kararlarini kendine verildigi gibi degil de, kendi insiyatifi ile almasi ve kendi varligini yasam ve iliskilerinde ortaya dusunce ve davranis olarak koyabilmesi ve bu konuda kararli,azimli davranabilmesidir. Yani toplumsal kisilikten, vatandasliktan ve toplumun bir biri olmaktan kurtulmus bir bilinc ve farkindaliktir.

Iste bu duzeye gelmis bir kisi, verilenlerin, karsitini dusunmek ve uygulamak yerine, verilenlerin ne oldugunu, neden uygulanmasi gerektigini, bunlarin kendisine ne saglayacagini v.s. sorgulamaya baslar.

Iste bu sorgulama, devrimci sorgulamadir. Cunku burada, ne bir bilinc alti rahatsizligi vardir, ne de bir bilincalti zorlamasi. Burada olan, bilincin; kisiyi her yonuyle, ne yapmasi hakkinda verilenleri degil; kendi kararlarini uygulamaya yonlenme vardir. Iste bu yonlenim, ister istemez kisinin her bilincalti uygulamasinda, bunun kendi karari olup olmadigi sorusunu ortaya atacak ve kisiyi sorgulamaya itecektir.

Iste bu noktadan sonra, bilinc; bilincalti bir uygulamayi yerine getirmeden once "bu benim uygulamam mi olacak?" sorusu ile bilincalti uygulamayi uygulamadan once, bilinciyle sorgulayacaktir.

Bu asamanin bir ilerisi, artik uygulama oncesidir. Yani kisi daha uygulama asamasina gelmeden once, tum bilinc altini bilinciyle sorgulayacak ve bilincalti uygulamaya gecmeden, bilinci ile o uygulamayi onceden kendi karari ile kontrol edecek ve yonlendirecektir.

Iste bu asama "bana dogumdan itibaren verilen hersey bir sorun" algisini getirecek ve kisi, bilincaltindaki her verileni bilinci ile sorgulayacaktir.

Bu bilincin bilincaltini sorgulamasinin bitecegi yer,kisiye gore degisir. Ama, genelde biten yer; kisinin aklinin kendini inandirdigi dogrusunu uygulamadaki, sorunsuzlugu, rahatligi ve huzur/mutlulugudur. Bu devam ettikce de, sorgulamaolmayacaktir.

Buradaki en buyuk sorun, kisinin kendisine verilen dogumdan itibaren her degeri sorgulamasi yaninda, kendi sorguladiklarini sorgulamayarak bilincaltina atmasi ve KENDI BILINC ALTINI BILINCSIZ OLARAK KENDI YARATMASIDIR.

Cunku bu asama, kisiyi bencil, ayrimci, egoist, cikarci v.s. kisaca bireyci akilci kilacak ve kendi aklinin inandigi dogrularini sabitliyerek, sahiplenerek sorgulamadan bilincaltina atacak ve bu seferde bu bilinc altinin uygulama emri altina girecektir.

O yuzden bilincin, bilincaltini sorgulamasi ve tekrar bilinc alti sorununu yaratmamasi icin, bu sorgulama sadece verilenler degil; kendi inandigi dogrularinin da sorgulanmasiyla devam ettirilmelidir.

Yani, bilincin onu herhangibir aklin inandigi dogru ile tikanmamali ve sinirlandirilmamalidir.

Bu da zaten, bireyin bilinc olarak surekli suregelen surec icinde bilinclenmesi demektir.

Unutmamak gerekir ki, her mutluluk, huzur v.s. o konudaki sorunlarin, ertelenmesi ve bilincalti yonlendirimine birakilmasi demektir.

Cunku insanoglunun her turlu yapilandirilmisliginin yapi ve isleyisi sorundur.

Bu sorundan da, ancak bu yapilandirilmis yapi ve isleyisin evrensel koken ve temellerine erisilerek ve algilayarak ve de onlarin disina cikarak kurtulunabilir. Cunku, her noktalama, kesinlik, mutlaklik, sahiplik, sabitlik, dogruluk v.s. aklin inancidir ve sorunun ertelendigi ve de bilincaltinin yonetimi ele gecirdigi yerdir.

Burada en onemli yol gosterici, ..e gore konusudur. Yani neye/kime gore sorundur, rahatsizliktir,zarardir?

Iste burada, tum bu yapilandirilmis yapi ve isleyisin bir insanoglu urunu oldugunu algilarsak ve insanoglu disinda bir guc aramaz ve ...e gore belirlemezsek; herseyin ...e goresinin insanoglu turu oldugunu algilariz.

Buradan da sorunun, insanoglu turunun zihniyet olarak insanlasamamasinin sorunu oldugu algilanir.

Iste her birey bilinci almis kisinin,bilincli ve farkinda olarak bilinc altini bilince cikarmasinin altinda yatan neden, insanoglunun yapilandirdigi zihniyetin, insansal/evrensel yonlendirimi, sorgulanmasi ve degisimidir.

Iste bir birey, bilincli ve farkinda olarak, zihniyetini insanlasmaya yonelttigi surece sorunu, rahatsizligi ve zarari algilar ve bilincalti devreye girmeden, bilincli olarak insanlasmaya yonelir.

Bu da zaten bir surekli suregelen bir surectir ve noktalamali, huzur, rahatlik v.s. de sorun da soz konusu degildir. Cunku bilincin duraganligi degil; (mutluluk ya da rahatsizlik), surekliligi ve hareketi soz konusudur.

Yani ne rahatsizliktan yola cikilmistir, ne de rahatliliktan; bilincli ve farkindalikli olarak insanoglunun yapilandirdigi yapi ve isleyisin zihinsel devriminden yola cikilmistir. Iste bu devrimin "oldu" su yoktur, sadece devrimci zihinsellik ile yasam ve iliski surmek vardir.

Ustelik bu yasam ve iliski, kisiyi yonlendiren ve kontrol eden, bilincaltinin degil; aksine, kisinin bilincli ve farkinda olarak kendi kendini kontrol ve yonlendirmesidir. Zihnini insanlastirmaya yonelik.

Iste birey bilincinin, tursel duzeyi ve farkindaligi bu bilinctir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

 Ne, Kim, Neden ve Nasil?


Insanoglunun yukaridaki sorulari sorarken ve yanitlarken vermis oldugu yanitlar ve sorularin icerigi ve beyinlerinin bilincalti alisilagelmisliginin temelinde ya da bilincli ve farkinda olarak bilissel temelde soru ve yanitlara yonelimi bir yerde; insanoglunun her turlu ortaya koyumu farkinin da temelini teskil eder.

Ne sorusu genelde varliksal/ontolojik/teolojik temeldeki ideolojik inancsal dogrulama/gerceklestirme temelli metafizigin "seyin ne oldugu" uzerine yuzyillardir yaptigi tartismanin sorusudur. Kisaca varligin gercekligin dogrulugun temelinde indirgemeci ve determinizm iceren etik ve estetik dallarini da bunyesine alan sorudur. Burada genelde kim sorusu pek sorulmaz, ya da teolojik taban olarak olumlu/olumsuz bir yanit bulur.

Bu temeldeki evrensel-insan zihniyetinin temeli bellidir. Qua felsefesi ve yapilandirmaci epistemoloji. Yani "seyin ne oldugu yerine, seyin ne olarak neden ve nasil olusturuldugunun" aciklanmasidir.

Kim sorusu ise tamamen ya ozel/oznel ve ozsel temelde metafizigin teolojik temeldeki insanoglu ustu bir gucu iceren fizik otesi aklin yaratimina dayanan bir yaratici, akilli tasarimci ve genelde ya ne nin kendisi ya da ne nin yaraticisi olma durumundadir. Ozelde ise bir seyi dile getiren insanoglu akla gelir.

Evrensel-insan zihniyetinin hem genel hem de ozelde tek bir kimi vardir, o da insanoglu ve onun epistemolojik alternatifsizligidir. Bu temelde fizik otesi bir yaratici kimi aramaz ve gerek duymaz. Ozelde'de insanoglu nesini algiladigindan ve bilisselligine vardigindan neyi ortaya koyanin kim oldugunun insanoglu olarak bilisselligindedir. Qua felsefesi bunu aciklamaktadir. Ayrica yapilandirmaci epistemolojideki yapilandiran kim de insanogludur.

Neden ve nasil sorulari ise tamamen epistemolojik temelde bilgisel, bilimsel ve bilissel alani iceren sorulardir. Bilim bilimsel olarak ne metafizigin ne tartismasina ne de kim tartismasina dahil olmaz. Bir bilimsel olguyu teoriyi v.s. aciklayan bilim kisisinin bile aciklamasi onun kisisel degil; genel bilim adina olan aciklamasidir. Iste burada bilim kisisinin ne ve kim temelli aciklamasi bilimsel degil; onun kisisel aciklamasi olarak yansir.

Iste bu temelde evrensel-insan zihniyeti "seyin ne oldugunu ve de kim tarafindan ne olduruldugundan ziyade; seyin ne olarak ve kim tarafindan neden ve nasil olusturuldugunu" aciklar.

Hem ne nin tartismasina girmez ve bilirki yapilandirilmistir, hem de kim tartismasina girmez ve bilirki her seyi kendi adina icin eliyle ve kendine ortaya koyan tek kim insanogludur. Ustelik bu bir dialog degil, monologdur. Yani insanoglunun ortaya koydugu ne sadece insanoglu algisi, gozlemi, akli, bilgisi temelinde konur ve ortaya konan neyi de baglamaz. Cunku insanoglu disinda kalan her bir ne nin insanoglu ile kurabilecegi ortak bir dialog yoktur.

Bir yerde "5N 1K" yi tamamlama adina "ne zaman" sorusuna da deginelim. Zaman konusu insanoglu ortaya koyumunun her alaninda gecerlidir ve insanoglunun ortaya koyma noktalamasidir. Zaman bir insanoglu yaratimidir. Iste bu temelde kimin ve nenin ortaya koyumu ve koydugu ne nin mekansal degil; zamansal noktalamasidir. Cunku herhangibir kim herhangibir neyi zamansal olarak ortaya koyabilir, mekansal degil.

Ustelik burada zamansal kavramlarin ilkligi, tekligi onceligi ve sonraligi sozkonusudur ve bu bir kisir dongudur. Cunku bir kim bir neyi zamansal nasil ortaya koyarsa koysuun, onun bir ilklik ve oncelik kisir dongusu vardir.

Iste bunu onleme adina fizik otesi kimler "zamandan ve mekandan muaf" tutulurlar ki, bunun mantiksal olabilirlik olasiligi yoktur.

Varliksal olarak ta zamansal oretaya koyum, ister istemez varliksal ideolojileri inanc olarak ilklige teklige ve mutlakliga iter. Cunku baska turlu neyi ideolojik inancsal dogrularina gore ya kime oldurtamazlar ya da neyi indirgemeci ve determinist olarak ortaya koyamazlar.

Nerede sorusu ise mekansal bir sorudur ve genelde "sabit" bir mekani belirtmek icin kullanilir. Iste yine burada metafizigin bu soruya hem varliksal hem de fizik otesi olarak yaniti ya "heryerde/hicbiryerde" seklindeki bir yanittir. Burada unutulmamasi gereken bir nokta, bu soru yanitlanirken zamanlama olarak sabitlenerek yanitlanir. Yoksa vurgulanmak istenen mekanin sabitligi degildir, belirtilen mekanin o durum an ve sarta gore noktalanmasidir.

Aslinda bu baslik 21. yuzyilda insanoglu bilisselligi bilimsellik ve bilgi olarak cok onemli bir icerige sahiptir ve eminim algi olarak ve verilen anlam ve icerik olarak hic bir okuruna tatmin edici bir yanit olmayacaktir.

Iste bu temelde bu baslik ile ilgili herhangibir okurun soru, katki, yanit ve bilgi vermesi ve konu uzerinde dusuncesini belirtebilmesi adina, katkilari bilgileri dusunceleri iletmesi rica olunur.

Son olarak bilimsel bilgisel ve bilissel temelde bir ornek verelim.

Tasi elden birakirsaniz, yere duser.

Iste bilimsellik bilissellik ve bilgisellik; ne tas ne de eldir. Bilim tasla da elle de ilgilenmez. Sadece tasin neden ve nasil yere dustugu olgusuna yanit verir. Bunu da gozlemi teorisi ve test ettigi teorisinin bilimsel yontemi ile yapar. Ayrica bu aciklamasi da, gozlem farki dogurursa yanlislanir ve yeni bir gozlemin olgusal gecerliligini dogurur.

Tasin ne oldugunu bir fenomen olarak metafizigin varliksal ideolojik inanclari varlik ve gerceklik temelinde indirgemeci determinist olarak tartisir. Fizik otesi ise sadece tasi birakan el olarak kim sorusuna yonelir ve yanit arar.

Iste bu temeldeki bir doga olayina bir inancli ve din "bu kari yagdiran tanridir" derken ve ontoloji "kar budur/budegildir" diye tartisirken, bilim bilimsel olarak "bu kar neden ve nasil yagiyor?" sorusunu aciklar ve sorar.

"Allah Var/Yok" Ne Demektir?

 Allah'in ozel ve islam inancina ait bir ilah olarak varliginin ve inancinin varliksal/inancsal/teolojik tartismasi temelinde; Qua Felsefesi ve insanoglu yapilandirilmisligi temelinde


Once Allah varligini ortaya koyalim.

Allah kavram olarak vardir.

Allah akillarinda varligini koruyanlar icin vardir.

Allah tartisma olarak vardir.

Allah sosyal bilgi olarak vardir.

Allah soyut olarak vardir.

Allah insanoglu aklinin yarattigi bir algi olarak vardir.

Bu var icerikli cumleler genisletilebilir.

Allah, Muhammed ya da insanoglu temelli ortaya atilmis, bir kitap ve din temelinde anlam ve iceriklendirilmis bir metafizigin fizik otesinin mitolojik bir karakteridir.

Yani bir spagetti canavarindan, ejderhadan, devden, gulyabaniden v.s. kisacasi fizik otesi insanoglunun ortaya attigi envayi cesit mitolojik, mistik, efsanevi karakterlerden sadece biridir.

Genelde mitolojik karakterlerin bir goruntusu olmasina ragmen; Allah'a bir goruntu verilmemistir. Bu da onu gizemli kilmak ve "erisilmez" kilmak "fenomenlestirmeme" adina yapilan bir uygulamadir.

Iste bu aklin fizik otesi karakterlerinden biri olan Allah'in varligi; bu acidan bir sorun teskil etmez.

Peki sorun nerededir?

Sorunlar;


Allah'i din olarak yeryuzune indirmektir.

Allah'a fenomenel bir goruntu vermemenin yaninda, numenal yeti ve insanoglu beyin ozellikleri yuklenmistir.

Bu da bir yerde onemsenecek bir durum degildir. Cunku "banane bir suru masalkahramaninin da boyle ozellikleri var" denip gecilebilir.

Asil sorun ise; Allah'in Muhammed eli ve yazilan Kitabi Kuran eliyle; insanogluna getirdigi teslimiyetci ve yasakci zihniyet ve bu zihniyetin her turlu metafizik ve etik yonlendirimlerini insanogluna boyun egilmesi/kabul edilmesi ve teslim olmasi adina getirilen ustelik 1400 yil onceki yonlendirim ve yaptirimlardir.

Iste insanoglunun kendine ve cevresine zarar vermemek kendilik bilinc ve farkindaligini ve de numenal insanligini kazanmak adina sorgulamasi ve aklindan ve beyninden arindirmasi gereken kisim da buradadir. Cunku bu yonlendirim ve yaptirimlar; hem uygulayana hem de uzerine uygulanana her turlu zarari vermektedir. Bunu da tarih her konu ve kavramda kanitlamis ve kanitlamaktadir.

O zaman bilimsel ve bilissel olarak Allah'in olmadigini soyle ortaya koyabiliriz.


Bunlar istenirse ayri ayri ve detayli olarak aciklanabilir.

Allah Kuran'in yazari olarak yoktur.

Allah bir fenomen olarak yoktur.

Allah numenal yetisi olmak ve insanoglu ozellikleri tasimak olarak yoktur.

Allah pozitif bilim olarak yoktur.

Allah; Muhammed onun ile bir dialog kuramayacagi icin yoktur.

Allah bir otorite, guc olarak yoktur.

Allah insanoglu yasaminda yoktur.

Allah yasam sonrasi getirilen sekilde bir olgu olmamasi temelinde yoktur.

Allah bir yonlendirim ve yaptirim olarak yoktur.

Allah insanogluna hukmedebilme adina yoktur.

Allah insanogluna mudahele edebilme adina yoktur.

Bu yoklar da cogaltilabilir.

Iste bu temelde Allah'in bilgisel ve kavramsal varligin varligi; eger bu kavramsallik ve bilgisellik bilimsellige ve bilissellige tasinmadiginda hic bir anlam ifade etmez.

Cunku Allah her turlu ispat edilebilecegi gibi Bilimsel ve bilissel olarak noncognitivedir.

Burada kavramsal ve bilgisel varligi kisi kendi yasam ve iliskilerine tasimaz ve N/A yani uygulanamaz kilarsa; boyle bir varligin akilci inancinin bir sorunu da yoktur.

Buradaki sorun bu inanci imana ve yonlendirim ve yaptirima tasimak ve bunun getirdigi teslimiyetin her turlu psikolojik ve sosyal sorunlaridir.

 

Inancin Akilciligi ve Inancin Epistemolojisi Nedir?, Farki Nedir?

Din, inanc ve tanri konulari dile gelirken, gozlem sonucu ve "uzulerek" ifade edebilecegim, bir TEKDUZELIK VARDIR.

Bu tek duzelige gecmeden once, felsefe de bilinen farkli duzeyleri ortaya koymak gerekir.

Tanri, din ve inanc konusu, felsefe de iki ana fark altinda degerlendirilir. Bunlardan birincisi "Dinin felsefesi (Philosophy of Religion)", digeri ise "dini felsefe (Religious Philosophy)"dir.

Iste sitemizde olan tek duzelik, dinin felsefesi uzerinedir. Yani gozlemlerim sonucu, dini felsefe icerikli bir dile getirim olamamaktadir.

Once tek duzeligi ele alalim. Dinin felsefesi, INANCIN AKILCILIGI TEMELINDE, Tanrinin varligini tartisan ve BUNA DAYANARAK DININ FELSEFESI UZERINDEKI AKILCILIKTIR. Bu akilciligin, temeli THEOLOGY basligi altindadir. Theologyde de birbirine zit iki farklilik gozukur. ya TEIZM, ya da ATEIZM. Genelde konu din ve inanctan ziyade, tanrinin varliginin vari/yoku agirliklidir. Ozetlersek;

Theology, tanri ve tanrilari ve onlarin dogal/tabi tanrisal KONUMLARINI konu alir. Ya tek bir tanri (monoteizm), ya cok tanri (politeizm), tanri veya tanrilarin bilinebilir/bilinemezligi (agnostisizm), tanri ve/veya tanrilarin dunyaya direk mudahele edip, etmedigi (teizm), ya da tanrinin ilk nedeninin evren oldugu (deizm), tanri ve/veya tanrilarin ve de dunyanin farkli seyler oldugu (panenteizm ve dualizm), ya da ayni, ozdes oldugu (panteizm), son olarak ta yukaridaki iceriklere uyan bir tanrinin ve tanrisal konumun olmadigi/yoklugu (ateizm), DININ FELSEFESIDIR.

Akilcilik, HEM BILIMIN KONUSU DEGILDIR, HEM DE BILIMSEL DEGILDIR. Cunku yukaridaki aciklanan konumdaki tanri, tanrisallik; ne bir gozleme, deneye, dayanir; ne de GERCEKCIDIR. Sadece, metafizigin tanri ve onun konumu hakkinda ortaya atilan akilci, ideolojik inancsal dogrulardir.

Iste sitemizdeki dile gelim, bunun ile sinirlidir. Dolayisiyle, dini sistem ve inanislarin INANCI DEGIL; YA AKILCI SAVUNUSU, YA DA AKILCI ELESTIRISI SOZ KONUSUDUR.

Sitemizde dile gelmeyen konu ise, DINI FELSEFE konusudur. Yani, dunyada mevcut olan her turlu dini uygulanis ve zihniyetin, yerlesmis ve islerlikte olan sistem ve duzenin, her dini olusumun yasama gecmis yonlendirim ve yaptirimlarinin AKILCILIK ILE DEGILDE, BILIMSEL METHOD, YANI DENEY, GOZLEM, v.s. ile GERCEGININ NE oldugunun ortaya konumudur. Iste burad da, inanc, ya bu dini gerceklige, cografi, toplumsal, etik temelde INANMAK, ya da bu dini gercekligi, TUM DINI FELSEFENIN TEMELI, ISLEYISI VE YAPILANISI TEMELINDE GOZLEMLEYEREK; DINI FELSEFE INANCI TASIMAMAK, BESLEMEMEKTIR. Bunun adi, SERBEST DUSUNURLUK VE INANC TASIMAMA/BESLEMEMEDIR.

Dolayisiyle, dini felsefe konusunda ve tum bilinen ve ortada olan dinlerin bunyesinde serbest dusunurluk, ve inanc beslememe/tasimama ayni zamanda, yukarida izah edilen, dinin felsefesini de icerir. Cunku burada AKILCILIGA GEREK YOKTUR. Dinin felsefesindeki tum farkliliklar ne olursa olsun, dini felsefenin ortaya attigi tanri, ve tanrisal konumu icerir. Dolayisiyle, serbest dusunurluk, inancin epistemolojik gercekligi olarak hic bir dini felsefeye, inanc beslemediginden ve herhangibirinin inancini tasimadigindan, onlarin ortaya attigi tanri ve varliginin var/yoklugunun tartismasi ve bu konuda bir fikir belirtmek, mantiksizlasir.

Bir ornek verirsek, ben bir serbest dusunur olarak, islam dini iman ve inancina yonelik bir inanc beslemiyor ve tasimiyorsam, otomatik olarak Islam imaninin ortaya attigi Allah'i ve onun varliginin vari/yogunu tartismamin bir anlami kalmaz.

Iste, Akilci olmayan, epstemolojik gercekligin gozlemie dayanan, bu gozlem temelinde de herhangibir dini felsefeye yonelik inanc tasimayan ve beslemeyen biri olarak, bu dini felsefe hangisi olursa olsun (islam, hristiyanlik,musevilik, budizm, hindizm, tasavvuf, mistisizm v.s.) onun din felsefesinin ortaya attigi tanrisi ve tanrisal konumu otomatikman tartisma disi kalir. Ustelik, bu epistemolojik gerceklik, bu temelde sadece neden dini felsefeye inanc tasimadigini degil; onlarin herbirinin tanrilarini ve tanrisal konumlarini da tanri, tanrisal olumlu/olumsuz dusunce ve tanrisal zihniyetin temeli ve kokeni olarakta hic birinin ozeline inmeden genelde sorunsal tum resmini ortaya koyar.

Iste dini felsefe ve din felsefesinin, akilcilik ile gozlem, dogruluk ile gerceklik inancsalligin olumlu/olumsuzu ile inanc tasimama/beslememe, tanrinin varliginin var/yoku ile tanri, tanrisal dusunce ve tanrisal zihniyet, inanc ile epistemoloji farki budur.

Umarim, sitenin yazarlari; sadece din felsefesi uzerine degil, dini felsefe uzerine de mesajlar yazar ve bu konudaki zihniyetleini dusunce olarak dile getirirler. Cunku, bu akilcilik degil; bir gozlem ve tercih konusudur. Ustelik akilciligin soyutlugunu degil, gozlemin somutlugunu, bunun dile gelisindeki bilinc ve farkindaligi ortaya koyar. Yani, INANC TASIMAMAK/BESLEMEMEK, BIR BILINC VE FARKINDALIK ISIDIR. Fakat, inanci ve tanrinin varligini tartismak ise, bilinc altinin yonlendirdigi, akilciliktir.

 

Varliksal/Inancsal Ic Celiski- noncognitivizm

Aslinda herhangibir dine tanriya varliksal ya da inancsal olarak bagli oilmak, kendi icinde celiski tasir.

Birincisi, her teist, varliksal ve inancsal temelde kendi ozel inancinin celiskisini tasir.

Ikincisi, her teist ozel inancindan dolayi genel teizm celiskisi tasir.

Simdi bunlari soyle aciklayalim.

Mesela islam dini uygulayicisi ve onun Allah'ini varliyan ve inanan bir muslumanin; diger dinler ve tanrilar temelinde bir karsitligi olmasi nedeniyle, celiski tasir.

Orneklersek; din olarak mesela hristiyanliga, yahudilige ve tanrilar yahuva ve goda karsidirlar.

Bu karsilik, Karsi A olarak, onlari antiteist yapar ve bu da teizme terstir ve teizmin celiskisidir.

Ayni sey bir deist icin de gecerlidir. Cunku deistin tanrisi, dini olan bir ateistin tanrisina terstir; yani din temelinde deizm; A karsiti oldugu halde, tanri temelinde deizm, Karsi A dir.

Yani deizmin tanrisal antiteizmi ve teizmi yani ozel bir tanrisi; ya da olan dini temelli tanrilara karsitligi vardir.

Bu temelde, teist ya da ateist kendi tanrisi disinda olan bir tanriya ve teist olarak ta bir dine inanmadigindan; hem antiteist, hem de deist olmaktadir.

Bu bir yerde ateizmdir.

Teizmin ve deizmin ateizmi; kendi ozel din/tanri ve tanri disinda olan tanrilari kabul etmemek inanmamak ve yok saymak temelindedir.

Eger ozelden ornek verirsek;

Bir musluman, teist olarak hristiyan olmadigi icin antiteist hristiyanligin tanrisi godu var saymadigindan da ateisttir.

Bir panteist, evreni tanri olarak kabullendiginden, baska bir seyi kabullenmediginden antiteist ve ateisttir.

Kisaca her ozel ya da genel din ve de tanri varligina inanan bir deist ya da teist; ozel de digerlerine inanmadigindan; antiteist ve ateisttir.

Kisaca varliksal ve inancsal her hangi bir olumlukuk, tek duze ve ozel bir olumluluk oldugundan, diger ozel olumlu olanlari distaladigindan kendi varladigi ve inandigi dini ve inanci ile celiskidedir.

Kisaca her bir ozel inanc ve varlama hem genelin bunyesindeki hem de ozeller arasi secim olarak birer celiskidir.

Temel olarak varliksal ve inancsal taraf sadece din ve tanri ile de sinirli degildir. Bu durum, her turlu etik/metafizik ideolojik inancsal deger icin de gecerlidir.

Aslinda yukarida yazilanlari kisa ve oz olarak ozetleyen bir ateist soylem vardir;

Bu soylem "Sen de binlerce din ve tanri arasinda, ozelde onlarin bir cesidine Islam dini temelindeki musluman ve Allah'a inandigin halde bir ateistsin; aramizdaki fark ben o binlercenin icine senin inandiklarini da dahil ediyorum"

Bu soylem her bir dini ve tanri inanci tasiyana ve bir deist temelinde sadece bir tanri inanci tasiyana da; ya da diger etik/metafizik ideolojik inancsallardan birini tasiyana da soylenebilir.

Her soylem kendi konusu ve kavrami ozelinde epistemolojik mantigin algilandigini gosterir.

Yani bir onermenin uc karsi onermesi vardir.

Bunun tumunu gorebilmek ve hic birinde yer almamak ise serbest dusunurluktur.

 

Epistemolojik, Varliksal (Metafizik-Ontolojik) Paradoks

Epistemolojik temelli ontolojik paradoks;

A- bu masa degil mi(eliyle masayi gosterir)
B- evet (masayi gorur ve tasdikler)
A- peki bu melek degil mi-eliyle daha once ad konmamis bir cismi gosterir)
B- Hayir
A-neden?
B-cunku melek fenomen degildir, gozlemlenemez.
A- Peki, sen bu sana gosterdigim seyi gozlemliyor musun?
B-evet
A-o zaman sorun nedir?
B- Bu melek olamaz.
A- Neden?
B-Cunku melek gorunmez.
A-yani sen melek olmamasini gorunmezlige mi bagliyorsun, peki bu gorunen nedir?
B-Adini bilmiyorum.
A-peki masanin masa olduguna inaniyorsun da, bunun neden melek olduguna inanmiyorsun?
B- Cunku masa gorunuyor, melek gorunmuyor.
A- yani sen, bu goruntuyu (eliyle masayi gosterir), masa kavrami ile ozdeslestiriyorsun da, su goruntuyu(elindeki cismi gosterir) melek kavrami ile ozdeslestirmiyorsun. Bunun tek sebebi senin "masa (masa kavrami, masa adli cisim ile ozdeslesir) gorunur, melek (A sahsinin elindeki cisim, inanc olarak melek kavrami ile ozdeslesmez, cunku melek kavraminin, cisimsel bir goruntusu yoktur, gorunmez inanci vardir ) gorunmez" inancin degil mi?
B- evet.
A-o zaman bu sabit bir inanc, eger sen aklin olarak melegin de gorunebildigine inanirsan, ayni masa gibi; bunu (elindeki cismi gosterir), melek kavrami ile ozdeslestirir ve melek olduguna inanirsin.
B-?

Goruldugu gibi, hersey kavramin ne oldugu degil; kavramin ne ile ozdeslestigi ve kavramlarin akillardaki almis oldugu sabit anlam ve icerikler.

Burada, masa da, melek te; her turlu epistemolojik gerceklik te insanoglu yapilandirmisligidir.
 
onemli bir hatirlatma yapmak lazim.

Eger konuya ve kavramlara metafizik temelde, ontolojik/teolojik bakildiginda "Kavrami fiziksel dunyaya baglayan herhangi bir somut gosterge yoksa, yani dogrudan veya dolayli bir algisal veri yoksa, ve kavram da soyut bir kavram degilse, o zaman yoktur" denebilir ve bu gecerli olabilir, cunku sonucta kavramin, aklin onu isaret eden ile ozdeslestirebilip, ozdeslestirememesine baglidir. Bu da bir ozdeslestirme sorunudur.

Ama epistemolojik olarak, yok olan bir kavram yoktur. Cunku kavramin gercekligi onu var kilar. Buradaki olan kavram uzerinden dogal zihniyetin yapisinin isleyisi uygulanir, yani kavrami ozdeslestirecek aklin inanci varlar, kavrami ozdeslestirecek aklin inanci yoklar.

Dolayisiyle, var/yok bir kavram degil; kavramin olumlu/olumsuz ifadesidir. Iste bu ifade de, ifade edenin kavrama verdigi anlam, icerik ve kavram ile kurdugu bag ve iliski temelindedir.

Bu icerik olumsuz ve bag kurulmazsa; kavramin ifadesi, yok; icerik olumlu ve bag kurulmussa, kavramin icerigi vardir.

Zaten kavram yoksa, ifade de yoktur. Kavram otesi, bilgi otesi ve epistemoloji otesidir.

Oyuzden kavramlar, epistemolojik gerceklik olarak; maddi, nesnel, manevi, oznel, gorunussel, ozsel, ozel genel, soyut, somut olabilirler.

Ayrica unutmamak gerekirki, aklin kendisine dogruladigi ideolojik inancinin, mutlaka dogrulamasinin bir temeli vardir ve bu temel maddesel somut ve nesneldir.

Mesela, Allah kuran ile, sevgi, sahis, kitap, cicek, cocuk v.s. ile; demokrasi izm ile somutlanir.

Zaten akil soyutu somutlayamasaydi, ne bir sistem ne bir kurum, ne bir idare sekli, ne de bir duzen olurdu.

Onemli olan, aklin ozdeslestirmesinin fictional, yani kurgusal mi, factual, yani olgusal mi oldugudur.

Burada bilimsel olan, olgusal olandir.


Oyuzden OZDESLESEMEYEN BIR KAVRAM MUMKUN DEGILDIR. Zaten kavram, alginin bir seyle ozdeslesmesi sonucu dogar.

Hersey kavram ile, epistemolojik olarak sinirlidir. Bu sinirin degisimi de, surekli suregelen bir surectir.

Algilanamaz kavram yoktur, cunku tum kavramlar, ya yansiyanin bes duyu algisi, ya da yansiyanin duyum, sezgi algisidir. ifade olarak varlayan, yoklanan, ya da bilinmez, kilinan kavram (tanri var/yok/bilinemez ifadesi gibi, halbuki tanri kavrami vardir) vardir. Bu da, o kavrama o aklin verdigi anlam ve icerik, kavramin ne ile ozdeslestigi ve kavram ile kurulan bagdir (teizm, monoteizm, polyteizm, deizm, panteizm, panenteizm, agnostisizm, ateizm).

 

Akilciligin Inancsal Takintisi-Gorunmezlik

Tarihe baktigimizda, insanoglu Sokrates oncesi; sadece bilimsel temelde bes duyusu ile algiladigini ortaya koyuyor, sorguluyor, irdeliyor ve buluyordu.

Bulgu olgu kurgu islemi; sadece bulgu ve olgu uzerinden bilimsel ortaya koyumdu.

Sokrates ile ilk defa, insanoglu; akilciliga yoneliyor, metafizik temelinde "gercegin ne oldugu" tartismasina giriyor ve bunu sadece akilciligin ideolojileri inanclari ve teorileri ile tartisiyordu.

Aristo ile hiz kazanan bu akilsal algi ve akilcilik maalesef gozlemi ikinci plana itiyor, gorunmezlik temelinde tanriyi ve metafizigin fizik otesini one cikariyor ve metafizik olarak varliksal temelde akilci ve akilsal bir kisir dongu tartismasina monizm temelinde giriyordu.

Bu durum insanoglunu din ve tanri temelli bir karanlik caga sokuyordu.

Ronesans ile ilk defa farkli bir sorgulama donemi basliyordu.

Boylece bilim varliksal temelde bir akilciligin bunyesinde tikanip kaliyor, sadece ispat temelli mutlaklik ve kesinlik kazaniyor ve aklin gorunmez olarak ortaya koyduklari ile metafizigi ontolojik olarak teslim ediliyordu.

Iste bilimin metafizik varliksal felsefeye teslimi; bilimi degil; felsefeyi gelistiriyordu.

Bu durum 20. yuzyila kadar surdu.

Insanoglu ilk defa 20. yuzyilin ikinci yarisinda, tekrar bilim temeli olarak sokrates oncesinin o gozlemsel algi ve gozlemci algilamasina tekrar donuyordu.

Tabiki burada modern bilimin, izafet teorisinin, post modernist akimlarin, quantum zihniyeti ve biliminin, bilissel bilimin, yapilandirmaci bilginin ve yanlislanabilirlik temelinin rolu onderliginde dil devriminin de etkisi ile bilim yeni bir felsefi temel olanb epistemolojiyi temel aliyor ve varliksal her turlu akilsal ve akilci algiyi metafizigin tartismasina birakiyordu.

Boylece bilim kesinlik ve mutlak gibi, tekleme ilkleme gibi akilciliklardan da kurtuluyor; olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik olarak; bilimin bilgi bilinc ve bilissellik temelindeki surekli suregelen bir surecte; daimi yenilemini gelisimnini ve degisimini algiliyordu.

Artik bilim bilimsel olarak akilsal ve akilci alginin gozlemi olmayan her turlu ideoloijik inancsal ortaya koyumunun bilimsellik icermediginin sadece bilimi felsefi tikamak ve sulandirmak oldugunun bilincine ve farkina variyordu.

Bu ayni zamanda metafizik ontolojik tabanlarin ucunu de madde dusunce ve kavramin; aslinda insanoglu fenomenal butunlugunde birlestiginin ve insanoglu disinda kavramsal bir bilgi ortaya koyucu bir guc olmadiginin da kaniti idi.

Boylece insanoglu her bir bilgi ve ortaya koyumun temelini teskil ediyor, tum fizik otesi ve metafizik ontolojik tartisma ve tabanlar bilimsellik kazanma adina tarihe gomuluyordu.

Boylece bilimsel olmayan, psedo yani sozde bilim ile bilim farklilasiyor, metafizigin ontolojik tabanli varliksal bilimi tarih oluyordu.

Cunku insanoglu temelli ortaya koyum, varliksal olarak hic bir varligin bir oznelligi olmadigini ve de tum bu oznelliklerin diger varliklara insanoglu eliyle eklendiginin de algi ve bilincini getiriyordu.

Boylece insanoglu kendi fenomenal varligin farkina birey olarak ulasiyor ve birey bilinci bireysel temelde toplumsal kisilik ve bilincin de tarihteki onderligine son veriyordu.

Bu da bilimsel olmayan etik ve metafizik temelli tum ideolojik ve inancsal izmlerin iktidar gucx ve otorite savaslarini sadece tek bir temelde birlestiriyor; her birini butunluk birlik ve beraberlik adina; ayrimci cikarci kiliyordu.

Iste insanoglunun zihinsel devrimindeki insanlasmasi ve evrensellewsmesi de; bilimsellesmesi ve bilissellesmesine ekleniyordu.

Su anda icinde bulundugumuz bilgi ve bilisim toplumu ve cagi bunun mucadelesini veriyor.

Varlik degil bilginin ne oldugu

Akil degil gozlemin ne oldugu

Inanc ideoloji degil; bilimselligin ne oldugu

Okuma ogrenme ve bilme degil; bilisselligin ne oldugu

Hic bir insanoglu disi varligin degil; insanoglunun neyi ne olarak yapilandirmis oldugu

Gercegin dogrunun degil; olgunun ne oldugu

Ispatin kesinligin mutlakligin degil; gecerlilik ve yanlislanabilirligin ne oldugu

Akilci ve akilsal ilklik teklik degil; zamansal kisir dongunun ne oldugu

Zamanin mekani ortaya koymasi degil; zamanin sadece mekanda bir zamansal bildirim oldugu

Mekanin ilkligi tekligi baslangici sonu sinirlari v.s. nin zamansal olarak ortaya konamayacagi

Neyin ne oldugu tartismasi degil; neyin ne olarak insanoglu kavramsal bilgisi ile yapilandirdiginin

Cagi ve toplumlarini yasiyoruz.

Yalniz butun bunlarin algisi bir yerde farkindalik bilinc ve bilissellik iceriyor.

Bu da insanoglu beyninin fonksiyonel ollarak herseyi gozlemsel algi ve gozlemci yanasim ile ortaya koymasinda yatiyor.

Aksi aklin esareti ve bilimsel olmayan ideolojilerin e inancsallarina ve izmlerine yasam ve iliskiyi peskes cekmek ve teslim etmektir.

Iste aklin akilci ve akilsal gozleme dayanmayan mutlakci kesinlikci ilkmci tekci takintisi ve insanoglu disinda bir designer oznesi ve oznelligi aramasi ve bunu maddeye dogaya evrene ya da bir tanriya vermesi sorunu budur.

Thursday, April 29, 2021

Emperyalist zihniyet

 Emperyalist zihniyet; insanoglunun dogal dusuncesinin, en son; en karmasik ve en asamali zihniyetidir.


Tarihsel olarak; Ronesanstan sonra baslamis; insanoglunun, dunyadaki; hakimiyeti kendi ustune mal etme dusuncesinin bir urunudur. Tum, kendi disina verdigi degerleri, yetkileri v.ss-ki buna tanri dahil-kendi ustune almasinin baslangicidir.

Amaci cok basittir. Her turlu, kaotik ortami diri tutmak, yonetmek ve yonlendirerek; kendi cikari dogrultusunda, bundan beslenmek.

En son asamasi; nihilizmin, bireyci akilciligidir. Amacina ulasmak icin; yapmayacagi sey; yaratamayacagi orgut, kurum, kurulus yoktur. Artik; herbir kisiyi; biribirine dusurecek kadar da; kaosun yaraticisi olmustur.

Eskiden; dusunce sadece; kisileri ve toplumlari kontrol altinda tutmayla endeksliydi. Ama, emperyalist zihniyetle birlikte; buna bir de; toplumlari, duzene karsi cikmak icin kiskirtmak, orgutlemek, bu konuda gereken; kurum ve kuruluslari kurmak v.s. yasam ve iliskiye dahil edildi. Eskiden; toplumlari disiplin ve yonetim altinda tutanlar, rahatca gorunuyor, onlara karsi olanlar da dusunce ve davranislarindan algilanabiliyordu. Emperyalist zihniyet buna da care buldu; Hem, toplumlari kendi duzenine karsi ayaklandiracak; orgutlenmeleri uyarliyor, hemde-sanki bunlari kendi uyarlamamis gibi-bunlari karsisina alarak; onlarla mucadele eder gorunuyor ve boylece de halkin hem isyanini korukler, hemde onu kendi cikari ugruna ezerken; sanki onlari; bu duzene karsi ayaklanipta, halka zarar verenlere karsi koruyor, gorunuyor.

Bugun, emperyalist zihniyete sahip olmak; iki kutuplu gibi gorunen kutuplarindan birini savunarak, kargasaya, savasa, katliamlara, silaha, guce paye vermektir. Bugun, emperyalizmin yaratmis oldugu; antiemperyalist gorunuslu; ideolojiler, orgutlenmeler, kurumlar ve kuruluslari savunmak; emperyalizmin zihniyetini savunmaktir.

Bugun, anti emperyalist demek; hicbir ayrimciligi savunmadan; farklari koruyup kollayarak; insanoglunun; birligini, beraberligini ve butunlugunu savunmaktir.

Her turlu, erksel, cikarci, bencil, ayrimci, bolucu, kiskirtici, kutuplandirici v.s. savas ve kaos yanlisi dusunce ve davranis, emperyalist zihniyettir. O ilk, cikisli ekonomik cikarin yerini artik; insanlik disi cikar almistir.

Emperyalist zihniyetten, arinmak; onun bir parcasi olmak istemiyorsak; once kendimizi egitmeli; dusunce ve davranislarimizi; nedenleyip-sorgulamaliyiz.

Emperyalist zihniyet; insanlik disi bir zihniyettir. Ayni tanri gibi; cunku tanri da; insanlik disi bir zihniyettir. Burada, soru; insanoglu; neden insanlik disi bir zihniyete gerek duyar?, insan olmadigi, ya da insan olamadigi icinmi?

Buradaki insanlik disi; iki anlamdadir. Hem insana yakismayan, dusunce ve davranis; hem de insanoglunun disindaki bir guc hakkinda uretilen dusunce ve davranis.

EMPERYALIST ZIHNIYET, HER IKI ANLAMDA DA; INSANLIK DISI BIR ZIHNIYETTIR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Monday, April 26, 2021

Cognitivizm-Bilissellik

 Cognitivizm-Bilissellik


Cognition, cognitivity temelli farkindalik ve bilissellik temelli kavramlarin dusunce fiili "to comprehend" e dayanir. To comprehend mastar hali olarak; kavramak, anlamak, idrak etmek, algılamak, -i anlamak, bilincine varmak, -i kavramak, demektir. Bunun ismi de comprehensiondur.

Noncognitivizmin, bir acidan ifade olarak bilisselsizlik ve farkindasizlik temelli aciklamasi daha once yapilmisti. Burada noncognitivizmin, bilincli ve farkinda olarak idrak edilmemesi, kavranmamasi aciklanacak.

Her seyden once bir beyin, bazi seyleri bilincli ve farkinda olarak algilayabiliyorsa ve kavraya biliyorsa, otomatikman bu kavrama ve algi ile bazi seylerinden kavranmasinin ve idrak edilmesinin mumkun olmadigini ve bunun mantik ve anlam disi oldugunu da ortaya koyar.

Bu daha once aciklanan, bilincine erilmemis ve farkina varilmamis icerikli noncognitivizmin tamamen tersidir. Cunku burada bilincli ve farkinda olarak uygulanan bir noncognitivizm vardir.

Iste boyle bir noncognitivizm, ilk basta bu bilinci ve farkindaligi kilan bir cognitivizm ile baslar.

Buradaki konumuz ve kavrama, idrak etme, algilama v.s. olarak bilimselligin bilisselligi, farkindaligi, kavranmasi, algilanmasidir.

Bir serbest dusunur, iki turlu serbest dusunurdur. Biri bireysel serbest dusuncesi oma, digeri de serbest dusunurluk. Genel anlasmdaki serbest dusunurluk bu site de aciklandi ve dusuncenin dogma, otorite ve alisilagelmis inanclar disinda bilime, mantiga ve nedensellige dayandigi soylenmisti.

Bireyin serbest dusuncesi olmasi ise ozel ve bireye aittir. Yani birey bilim disinda metafizik/teolojik dusunmez.

Iste basligin konusu da budur. Bu ne demektir?

Teolojik olarak tanrinin varliginin tartismasi bir serbest dusuncesi olan adina, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavrami algilanacak, idrak edilecek, kavranacak ve anlam ifade edecek bir kavram degildir.

Iste bu zihniyet, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavramini varliga ve inanca tasimanin bir anlami yoktur, cunku bu kavram idrak edilemez. Yani bu kavrami kabul ve/veya red etmek anlamsizdir.

Iste bu temelde teolojik noncognitivizm; ateizmin anti mucadelesinden farklilasir, nonteizm olur. Burada ignostisizm pasif kalir. Nedeni de bu tanri kavrami ile ilgilenmemesidir. Yani bu anlamsizkavramdan banane der.

Yalniz evrensel-insan zihniyeti dahil, serbest duusunurlugun bu konudaki hem bireysel hem de genel icerigi, aktiflik icermektedir.

Iste bu aktiflik bu anlamsiz tanri kavraminin inancsal/varliksal ifade var/yok ve inanc inan/inanma tarafkarligi ve polemigi yerine; qua felsefei ile bu kavramin; insanoglu yasamindaki her turlu yasam, iliski, duzen, sistem ve kurumsallasmadaki numenal insanlastiramama sorunlarini ortaya koyar. Analitik ve kritik olarak bu teolojik noncognitive tanri kavraminin insanogluna yasattigi her turlu sorunun resmini verir ve dile getirir.

Aslinda buradaki noncognitivizm, bilincli ve farkinda olarak her turlu "fizik otesi" doga ustulugu, dunya otesiligi, mistisizmi, mitolojiyi,yaratilis masallari ve efsanelerini, her turlu bu daldaki kahramanlari, insanoglu ustu tum dile gelenleri v.s. de anlamsiz bulma anlamindadir.

Iste boyle bir teolojik/metafizik noncognitivizm bilinc ve farkindaliginin bas sarti bilimsel/epistemolojik/bilissel cognitivizmin bilincli ve farkinda olarak saglanmis ve erisilmis olmasidir.

Bir yerde ateizmin, bu anlamsiz tanri kavramini red edisi, sanki boyle bir kavram idrak edilirmis te, red edilebilir iceriginde algilanir. Bu da bu algidaki disbelief temelli ve anti teizm temelli ateizmin, bilimsel cognitivizm bilinc ve farkindaligina beyin olarak henuz ulasamadigi ve bilimsel noncognitivizm yasadigi anlamindadir.

Genelde klasik bilimin bilimselligi materyalizm ve ontolojiye dayandigindan ve ispat, kesinlik, sabit icerdiginden; modern bilimin supheci ve kesinlikci olmayan ustelik yanlislanabilir olan bilimsel idrakini henuz kavrayamamis olmasidir.

Umarim 21. yuzyilimizda beyinlerin en saglikli ve zinde olma acisindan buyuk bir oneme sahip olan bu baslik ve yazi; verildigi gibi algilanir.

Buradaki algidan kasit; noncognitivizmin cognitive ve noncognitive olma farkidir. Cunku cognitive noncognitivizm cagdas iken; noncognitive noncognitivizm cagin gerisindedir.

Iste buradaki cagdaslik algisi da serbest dusunurlugun, hem genel hem de ozel icerigini idrak edebilmek ve bilimsel cognitiviteye cagdas olarak bilinc ve farkindalik ile erebilmekten gecer.

yaziyi, daha bir comprehensible, yani idrak edilebilir kilmak adina, soyle bir ornek vermek uygun duser.

Bugun dunyadaki cesitli tanrilara, dinli ya da dinsiz inanc besleyenler ve buradan teolojik varligin aklin dogruladigi inanca yonelenler acisindan, soyle bir cumle kurulabilir "tamam iste zaten tanri insanoglu beyni ile idrak edilemez." iste burada dile gelen noncognitivizm bilincsiz ve farkindasiz bir noncognitivizmdir. Cunku bu noncognitivizm tanrili olarak kendi de bir insanoglu turunun biri oldugu halde,hem insanoglu varliginin farkina ve bilincine varamamakta hem de insanoglunu kendi dahil bir insanoglu disi ve ustu guce teslim etmekte ve boyle bir guc karsisinda da kendini ve turunu caresiz ve beyin numenal yetisi olarak sinirli, bagimli ve gucsuz ilan etmektedir.

Halbuki serbest dusunurlugun teolojik noncognitiviziminde, tanri kavraminin mantiksizligi, anlamsizligi vurgulanmakta ve bu kavram ile ilgili her turlu anlasm ve icerigin ve kurulacak her turlu olumlu/olumsuz bagin da bosa zaman kaybi, beyni bosubosuna yorma, anlamsiz bir polemik, kisir dongu tartismasi ve bilimsel cognitivizm acisindan da bilimselligin disinda kaldiginin bilinc ve farkindaligini vurgulamaktadir.

Iste bu iki tanrisal noncognitivizm farki, qua felsefesi ile algilanirsa; yukaridaki yazinin da algilanmasi, beynin comprehensible, yani kavranabilir, algilanabilir, idrak edilebilir duzeyindeki bilinc ve farkindaliga erdiginin bir isaretidir.

Tabu donemi-Tabunun yikilisi-Serbestlik/Rahatlik

  Bir bebek; dunyaya geldiginde, hazir ve isleyen bir duzen ve sistemin icine; tabulu rasa olarak dogar. Dogumuyla birlikte; tabularin veris...